Mücbir Sebep ve Sözleşmelerin Uyarlanması Kavramlarının Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Etkileri Kapsamında Değerlendirilmesi
Koronavirüs (Covid-19) salgınının etkilerinin artmasıyla birlikte, başta işyeri kira sözleşmeleri ve eser sözleşmeleri olmak üzere, sözleşmelerde borcun nasıl ve hangi şartlar ile ifa edileceği hususu hukuki açıdan önem arz etmektedir. Bu yazımızda, i) borcun ifasının mücbir sebep dolayısıyla imkansızlaşması ve ii) borcun ifasının aşırı ölçüde güçleşmesinden ötürü sözleşmenin uyarlanması istemi konuları incelenecektir.
1. Mücbir Sebep ve İfa İmkansızlığı Kavramlarının Değerlendirilmesi
Mücbir sebep kavramının 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (“TBK”) bir tanımı olmamakla birlikte, kavram doktrin ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde Türk Hukuku’nda tanımlanmıştır. Buna göre, bir hususun mücbir sebep olabilmesi için;
i) Hukuki ilişkinin kurulduğu an itibariyle mücbir sebebin taraflarca öngörülemeyecek, veyahut öngörülse dahi etkilerinin bu denli büyük olacağının öngörülemeyecek olması,
ii) Mücbir sebebin tarafların kontrol alanının dışında gerçekleşmiş olması,
iii) Gereken tüm önlemlerin alınmasına rağmen mücbir sebebin, tarafların sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmesini imkansızlaştırmasının önlenemeyecek olması gerekir.
Söz konusu unsurların mevcut olması halinde taraflar, mücbir sebebe dayanarak sözleşmeyi feshetme, borcun ifasından kısmen ya da tamamen kaçınma, sözleşmeyi askıya alma gibi hukuki imkanlardan faydalanabilirler.
Mücbir sebep halinde uygulanacak hukuki sebep, TBK’nın 136 ve 137. maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm uyarınca borcun ifası, borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa, borç sona erecektir. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını ise kaybeder. Borç tamamen imkansızlaşabileceği gibi, kısmi olarak da imkansızlaşabilir. Bu durumda da borçlu borcun sadece imkansızlaşan kısmından sorumlu olmaktan kurtulacaktır. Ancak taraflar, kısmi ifa imkânsızlık önceden öngörülseydi böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı konusunda açıkça anlaşırlarsa, borcun tamamı sona erecektir.
Borcun kısmen ifa edilmesini kabul edip etmemekte takdir yetkisi alacaklıda olup, eğer alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda ise, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.
1.1. Koronavirüs Salgınının (Covid-19)’un Mücbir Sebep Kavramı Açısından Değerlendirilmesi
Koronavirüs salgınının, bir mücbir sebep olup olmadığının değerlendirilmesi, her bir hukuki ilişki özelinde ayrı ayrı yapılmalıdır. Bu noktada, objektif olarak borçlunun borcunu ifa etmesinin imkansız olması ve bu imkansızlık ile koronavirüs salgını arasında uygun nedensellik bağı olması gerekir. Örneğin, objektif açıdan koronavirüs salgını bir mücbir sebep olarak kabul edilebilir olsa da taraflar, bu salgından etkilenmiyorsa veyahut etkilense dahi gerekli önlemleri almaları halinde ticari ilişkilerini devam ettirebiliyor ise o halde koronavirüs bir mücbir sebep olarak kabul edilmeyecektir. Buna karşın, salgın sebebiyle, borçlunun hiçbir kusuru olmaksızın ve her türlü önlemi almasına rağmen sözleşmeden kaynaklanan edimlerin yerine getirilmesinin imkansız olması halinde, Covid-19 bir mücbir sebep olarak kabul edilebilir olup sözleşmenin feshi, askıya alınması vb. imkanlardan faydalanılabilecektir.
Bununla birlikte, incelenmesi gereken diğer bir husus, sözleşmede bir mücbir sebep maddesi olup olmadığı ve söz konusu maddede mücbir sebebin tanımının açık ve kesin olarak yapılıp yapılmadığıdır. Bu noktada da, sözleşmede mücbir sebebin sınırlı sayıda sayılıp sayılmadığı, pandemi veya salgın hastalık hallerinin özel olarak mücbir sebep olarak sayılıp sayılmadığı konuları önem arz etmektedir. Eğer halihazırda sözleşmede salgın hastalıklar mücbir sebep olarak kabul edilmişse, sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca koronavirüs salgını doğrudan bir mücbir sebep teşkil edecektir. Buna karşın, mücbir sebep sınırlı sayıda kabul edilmiş ve salgın hastalıklara ilişkin bir hüküm yok ise veya salgın hastalıkların mücbir sebep olmadığı belirtilmişse, o halde koronavirüs salgınının bir mücbir sebep olmayacağı kabul edilebilecektir.
Sözleşmede mücbir sebep tanımlamasının yapılmadığı hallerde ise Yargıtay, yukarıda bahsettiğimiz mücbir sebep unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini inceleyecek ve objektif olarak ifanın imkansızlaşıp imkansızlaşmadığına göre değerlendirmede bulunacaktır. Bu noktada, borçlunun kusurunun olup olmaması, mücbir sebebin borçlunun kontrol alanının haricinde meydana gelmesi, objektif olarak öngörülemeyecek olması ve her tür önlemin alınmasına rağmen borcun ifasının imkansız hale gelip gelmediği ayrıntılı olarak değerlendirilecektir.
2. Uyarlama ve Aşırı İfa Güçlüğü Kavramlarının Değerlendirilmesi
Eğer sözleşmeden kaynaklanan borcun ifası tamamen veya kısmen imkansızlaşmıyor ve fakat edimlerin yerine getirilmesi oldukça güç bir hal alıyorsa, bu noktada koronavirüs salgını bir mücbir sebep teşkil etmeyecektir. Böyle bir durumda tarafların, sözleşmeyi değişen koşullara uyarlama yoluna gitmeleri gerekecektir. Mücbir sebep başlığındaki açıklamalarımıza benzer olarak, uyarlama kavramını tartışırken de ilk olarak bakılması gereken, sözleşmede bir uyarlama kaydı bulunup bulunmadığıdır. Uyarlama kayıtları karşımıza negatif ve pozitif uyarlama kaydı olarak çıkmaktadır. Eğer sözleşmede bir negatif (olumsuz) uyarlama kaydı varsa ve sözleşmenin hiçbir koşulda uyarlamaya tabi olmayacağı düzenlemesi yapıldıysa kural olarak bu kayıt geçerli kabul edilmelidir. Bu sebeple olumsuz uyarlama kaydının mevcut olduğu hallerde koronavirüs salgınına rağmen uyarlama yapılamayacağı söylenebilir. Lakin, bu ihtimalde de edim dengelerine bakılmalıdır. Bir tarafın edimini yerine getirmesi olağanüstü zor bir hal alıyor ve artık bu kayıt dürüstlük kuralına aykırı bir nitelik taşıyorsa uyarlamanın olumsuz kayda rağmen yapılabileceği kanaatindeyiz.
Buna karşın, sözleşmede olumlu bir uyarlama kaydı var ise, tarafların bu olumlu uyarlama kaydına dayanarak mutabakata varmaları beklenir. Koronavirüs salgını sebebiyle oluşan yeni koşullara uygun olarak sözleşme bedelinde indirim, ifanın ertelenmesi vb. gibi yollar tartışılmalı ve sözleşme mevcut koşullara uyarlanmalıdır.
Sözleşmede uyarlamaya ilişkin bir hüküm yok ise, edimini yerine getirmekte aşırı ifa güçlüğü çeken taraf, uyarlama davası açarak hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkına sahiptir. Uyarlama davasının hukuki sebebi, TBK’nın 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” başlığı altında düzenlenmiştir. Buna göre aşırı ifa güçlüğü sebebiyle uyarlama davası açılabilmesi için;
i) Sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan, borçlu tarafından öngörülemeyen ve objektif olarak öngörülmesi beklenemeyen bir durumun ortaya çıkması,
ii) Söz konusu olağanüstü durumun borçludan kaynaklanmamış olması,
iii) Mevcut olan olağanüstü durumun, sözleşmenin yapıldığı sıradaki mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olması,
iv) Borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması gerekir.
Uyarlama davasının açılma sebebi, edimini yerine getiremeyen taraf açısından artık mevcut koşullarla sözleşme ilişkisinin devamının katlanılamayacak bir hal alması, diğer bir deyişle işlem temelinin çökmesidir. Bu sebeple, hakim tarafından verilecek karar ile, işlem temeli çöken bu ilişkinin yeni koşullara uygun hale getirilmesi, bozulan edim dengesinin yeniden tesis edilmesi gerekir. TBK’nın 138. maddesi uyarınca sözleşmenin uyarlanması mümkün değil ise uyarlama talep eden tarafın sözleşmeden dönme/sözleşmeyi ileriye etkili olarak feshetme hakkı bakidir.
2.1. Koronavirüs Salgınının (Covid-19)’un Uyarlama Kavramı Açısından Değerlendirilmesi
Koronavirüs (Covid-19) salgını sebebiyle gerek devletin aldığı önlemler, gerekse mevcut hayat koşullarının değişmesi sebebiyle, özellikle işyeri kira sözleşmeleri ve eser sözleşmeleri açısından uyarlamaların gündeme gelmesi kaçınılmazdır. İşyeri kira sözleşmeleri açısından, kiracıların tedarik zincirlerindeki aksamalar, çalışanların işe gelememesi, iş merkezlerinin çalışma saatlerinde kısıtlamalar getirilmesi vb. gibi nedenler ile kiracılar kira bedelinin indirilmesini talep edebilecek, kiraya veren ile dostane çözümlerle uyuşmazlığın giderilememesi halinde uyarlama davası açabilecektir.
Eser sözleşmeleri açısından ise götürü bedel olarak kararlaştırılan eser sözleşmelerindeki bedel ile eserin yapımı yüklenici açısından oldukça güçleşirse yüklenici, uyarlama davası açarak hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep edebilecektir.
Aynı şekilde, koronavirüs salgınının etkilediği diğer ticari sözleşmelerdeki sözleşme bedeli, ifa yeri, ifa zamanı gibi konularda uyuşmazlık yaşanması halinde, sözleşme bedelinde indirime gidilmesi, ifa tarihinin ertelenmesi vb. gibi konular dava konusu olabilecektir.
Yurdakul Hukuk Bürosu
Av. Berk Arda Yurdakul
Yayınlar
Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliğinde Yapılan Değişiklikler
Şirketlerde Organik Bağ ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması
7244 Sayılı Kanun ile Getirilen Değişikliklere İlişkin Hukuki Değerlendirmeler
Koronavirüs (Covid-19) Salgını Sebebiyle İş Sözleşmesinin Feshedilmesine İlişkin Değerlendirme
7222 Sayılı Kanun Vasıtasıyla Sermaye Piyasası Kanunu’nda Getirilen Değişiklikler
İhbar Öneli Sonucu Doğabilecek Hukuki Uyuşmazlıklar
Anonim Şirketlerde Pay Devri ve Pay Devrinin Sınırlandırılması